İmam GÜNEŞ
DIŞ Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), 2013 yılından itibaren faaliyette olan Yurt Dışı Yatırımlar İş Konseyi’nde Türkiye’nin en büyük yurtdışı yatırımcı şirketlerini bünyesinde bulunduruyor. Özel sektörün yurtdışı yatırım dinamiklerini kavrama, yurtdışı yatırımlar sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçlara yanıt üretme, kamu ile yüksek düzeyde eşgüdüm sağlamak gibi hizmetler sunan konseyin başkanlık koltuğunda ise Zorlu Holding’in Strateji ve M&A Direktörü Dr. Abdullah Çerekçi var.
Yurt Dışı Yatırımlar İş Konseyi’nin ülke iş konseylerini yatay kesen bir rolü olduğu için önemli bir sorumluluğu yürüttüğüne dikkat çeken Çerekçi, “Bu sene çok aktif işler yapacakken araya pandemi girdi. Hem etkinlikler zayıf oldu hem de yatırımlar yavaşladı. Öyle ki, son 20 yılın en düşük Doğrudan Yabancı Yatırım (FDI) oranı görüldü. Normalde 1,5-2 trilyon dolarlara giden kapasite, 1 trilyon doların altına geriledi” diyor.
Türkiye’nin, rakiplerine göre yıllık yatırım akışında geride kalmaya başladığı bilgisini veren Çerekçi, “Rakipten kastım, Vietnam, Tayland, Meksika gibi üretici olan ülkeler. Türkiye’nin yıllık ortalama yatırım hacmi 3 milyar dolar seviyelerinde. Rakip ülkeler bu konuda daha iyi. Yatırım stokları da var. Vietnam, adeta küçük bir Çin gibiydi. Yabancı yatırımlar alıyor ama yapamıyorlardı. Onlar bile yurt dışı yatırımlarında bizi geçmiş durumdular. Türkiye, son 4-5 senedir aynı seviyelerde kaldı. O trendi kıracak bir hamle olması gerekiyor. Belki salgın sonrasında çıkabilecek fırsatları iyi değerlendirmek bu trendi kıracaktır” diye konuşuyor.
DEİK Yurt Dışı Yatırımlar İş Konseyi Başkanı Dr. Abdullah Çerekçi’den satır başları şöyle oldu:
Yatırım hedefinde Asya-Pasifik dikkat çekiyor
DEİK olarak, yurt dışı yatırımlar konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
-Yurt Dışı Yatırımlar İş Konseyi olarak, şirketlerimize makro seviyede kılavuzluk yapmak adına, her sene Yurt Dışı Yatırım Endeksi çalışması hazırlıyoruz. Salgın sebebiyle yurt dışı yatırımların durma noktasına gelmesinden ötürü bu yıl çalışmamızı yayımlayamadık. Endeks çalışması kapsamında gelir seviyesine göre üç kategoride Türk yatırımcısı için en çekici 15’er ülkeyi belirliyoruz. Bu kategorileri; yüksek gelirli, orta gelirli ve düşük gelirli ülkeler oluşturuyor. Endekste belirlediğimiz parametreler var. Bunlar; iş yapma ortamı ve kalkınmışlık, know-how potansiyeli, iç ve komşu pazar büyüklüğü, mevzuat altyapısı, Türkiye ile ilişkiler, iş gücü ve ham madde maliyeti.
Bu parametreleri, yatırımcılar ile gerçekleştirdiğimiz ankete göre belirliyoruz. -Toplam 45 ülke arasında Asya- Pasifik bölgesi gelişim olarak dikkat çekiyor. Bundan 4 yıl önce 4 olan yatırım hedefi sayısı 2019 yılında 10’a çıktı. Avrupa yine yatırım adresi ve kaynağı olarak ağırlığını koruyor. Bu çalışmamızda, biraz ilgiyi ve yönlendirme sağlamayı amaçlıyoruz. Belki radara alınmamış bölgeleri radara almalarını sağlamak ve neden yatırım yapılması gerektiğini açıklamak için uğraşıyoruz.
Pandemi nedeniyle bazı kısıtlamalar yaşıyoruz. Seyahat de bunlardan biri. Bu durum yatırımları nasıl etkiliyor?
-Bir ülkeye yapılan yatırımı sadece finansal açıdan düşünmemek lazım. Yakın ilişkiler, kültürel bağlar, karşılıklı güven gibi önemli faktörler de var. Şu anda uzaktan iletişim süreci yaşıyoruz. Bu da tabi yatırımları çok etkiliyor. Yatırım gerçekleştirmeyi planladığınız ülkelere giderek, belki danışmanlarla, yerel yönetimlerdeki tecrübeli kurumlarla çalışmak gerekiyor. Pandemiden kaynaklı kısıtlamalar devam ederse, bu durum ister istemez yurt dışı yatırımları etkileyecek. Bu duruma rağmen Çin, ABD gibi yatırımlarına devam eden ülkeler var. Onlar yer aldıkları coğrafyalarda yatırımlarını büyüttükleri için bu süreçten daha az etkilendiler.
Yurt dışı yatırım hacmimiz yaklaşık 3 milyar dolar
Türkiye’nin yurt dışı yatırımlarda bulunduğu pozisyon nedir?
-Yurt dışı yatırımları gelişmişlikle orantılı bir durum. Bugün Afrika ülkelerinin yurt dışı yatırımlarından bahsedemiyoruz. Bu ülkelerin ekonomileri daha çok tarıma ve sanayi gücünün düşük olduğu alanlara dayalı. Bizim pozisyonumuz daha çok yurt dışı yatırımları çekebilen, hizmetler sektörü gelişmiş bir noktada. Henüz lider şirketlere sahip, dış yatırımcı pozisyonuna geçemedik. Ama o noktaya doğru bir ilerleme kaydediyoruz. İlk yurt dışı yatırımımızı 1932 yılında İş bankası şube açarak gerçekleştirdi. Yatırımlarımızın zirve olduğu dönem 2004-2014 yılları arasında. 2014 yılında yatırımlarımızın hacmi yaklaşık 6,7 milyar doları buldu. Bugün yaklaşık 3 milyar dolay seviyesinde. 2016 yılından beri bu seviyelerdeyiz.
Şirketlerin yurt dışı yatırımlar için temel motivasyonları neler oluyor?
-Şirketleri yurt dışı yatırımlara yönelten üç temel konu var. Birincisi, değer zincirlerinde büyümek. Hammadde kaynağına ve ihracat pazarlarına daha yakın olmak istiyorlar. İkincisi, rekabetçilik. Burada da hem maliyet hem inovasyon ön plana çıkıyor. Maliyette ucuz işçilik önemli. Bunun için az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yöneliyorlar. İnovasyonda ise tam tersi gelişmiş ülkelere gidiyorlar. Farklı bir ürün, farklı bir teknoloji ile rekabetçi olmak istiyorlar. Üçüncüsü ise pazara erişim konusu. Bu noktada yasal düzenleme avantajları etkili oluyor. Bazı ülkeler, doğrudan yabancı yatırımcı çekmek için bazı yasal avantajlar sağlıyorlar. Şirketlerin genel motivasyonları bunlar.
Uzun vadeli stratejiler belirlemek gerekiyor
Şirketlerimizin yurt dışı yatırımları ne kadar sürdürülebilir boyutta? Sürdürülebilirlik için neler tavsiye edersiniz?
-Sürdürülebilirlik için öncelikle uzun vadeli stratejiler belirlemek gerekiyor. İpek Yolu üzerinde büyümeye çalışan Arçelik, iyi bir örnek. 4-5 yıl öncesinde belirlediği stratejiler üzerinde yatırımlar yapıyor. Avrupa’da sıkışan pazardan, büyüyen, potansiyel bir pazara yöneldiler. Satın almalar ve üretim tesisleri yatırımları gerçekleştiriyorlar. Uzun vadeli stratejiler varsa ve yatırımlar gerçekleşiyorsa bu bir network etkisi yaratıyor ve yeni yatırımlara kapı açıyor… Türkiye, sermayedar yapısı olan bir ülke. Güçlü şirketleri var. Tüm dünyaya baktığınız zaman bu şirketlerin destek görmeden büyüdüğünü, globalleştiğini görürsünüz. Sermayenin gideceği yerleri hızlı bulurlar. Teşvikleri kullansalar da küreselleşme hikayelerini kendileri yazmaktalar. Türkiye’nin handikabı bu noktada finansman gücü. Büyük şirketlerimizin bile sermayeleri çok sınırlı.
Türkiye ile ABD arasında 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşma hedefi var. Bu hedef kapsamında sağlanacak esnekliklerle birlikte Türk şirketlerinin ABD’ye yatırımları söz konusu olur mu?
-ABD çok büyük bir pazar. İhracatın yoğun olduğu sektörlerimizde ABD her zaman zorlu bir pazar olmuştur. Büyük pazarlar her zaman ilgi odağı oluyor. Herkes yatırım yapmak istiyor. Fakat pazarların gerçekleriyle çok fazla örtüşmeyen hamleler yapılıyor. Cesaret eksikliği de var. Belli sektörlerde rekabet çok yoğun. Özellikle perakende alanında iş yapmak oldukça zor.
– Son yıllarda start-up düzeyinde çok küçük yatırımlar var. Sadece Kordsa’nın ciddi bir yatırımı bulunuyor. Türkiye’nin kendi düzeyine yakın ölçekteki ülkelere yönelmesi daha önemli. Şirketlerimiz, global firmaların o coğrafyalara henüz odaklanmamış olmalarını rekabetçilik adına iyi değerlendirip, avantaj sağlayacaklardır.
Yatırım yapılırsa RCEP’te avantaj sağlarız
RCEP anlaşmasında Türkiye’nin avantaj sağlayabilmesi için şimdiden o ülkelere yatırım yapılması gerektiğinden bahsediliyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
-Anlaşması, biraz Gümrük Birliği’ne benziyor. Malların lojistiği kolaylaştıran bir anlaşma. Çin’den çıkan bir malın çok daha hızlı diğer ülkelere transferini sağlayacak yapıda. Biz de bu anlaşmayı analiz ettik. En temelde kazanacak olan ülke Çin olacak. Asya Pasifik ülkelerindeki tüketici odaklı sektörlerde Japonya hala ön planda. Çin özellikle bu sektörlerde gücünü artırmak istiyor. Asya-Pasifik, Türkiye’nin ana pazarlarından değil. Lojistik olarak uzak kalan bir bölge, tüketim şekli ve pazarların iç dinamikleri Türkiye’den bu pazarları hedeflemeyi zorlaştırıyor. Bizim teknolojimiz, ürün ve hizmetlerimiz batıya nazaran daha kabul görebilir. Bunun için şirketlerimizin bu bölgelere yatırım yapması ve yerel şirketlere dönüşmesi şart. Sadece Türkiye için değil dünya için de bir ilgi ve atraksiyon noktası durumundalar.
Şirketler, Türkiye’ye ortaklık yapısı ile gelen yabancı yatırımcılardan faydalanıp, o firmanın ülkesine yatırım yapma planları düşünüyorlar mı?
-Yatırım ve ticaret yoğun global şirketler sizle ortaklık yaptığı zaman yurt dışı yatırım ekseninde iki konuda fayda sağlıyorlar. İlki, sizi cesaretlendiriyorlar, kendi networklerinden faydalandırıyorlar. Bulundukları başka bir pazarda size yerel ortak vazifesi görebiliyorlar. İkincisi ise finansmana ulaşım. Global bir ortağın en önemli faydası dünyası piyasalarında ucuz krediye erişim sağlamak. Türkiye’ye yatırım yapılırken çok ciddi sorgulanıyoruz bu anlamda.
Yatırım forumu düzenlenecek
Pandemi sonrasında Türk şirketleri nelere odaklanacak?
-Pandemi sonrası Türk şirketleri için üç motivasyonun öne çıkacağını öngörüyoruz. Bunlar; pazar ve portföy çeşitlendirme, tedarik zincirlerini yakınlaştırma ve dijital dönüşüm. Pazar ve portföy çeşitlendirmede; pazar, ürün/hizmet ve sektör çeşitlendirmesi önemli. Yine hammaddeye ve pazara yakınlık, lojistik kolaylık gibi faktörlerle tedarik zincirlerini yakınlaştırma çalışmaları olacaktır. Şu an herkes yeni normaldeki iş yapış şekillerini sorguluyor. Üretimde otomasyon, satış tarafında online kanallar ve dijital altyapı ön plana çıkıyor.2021’de öncelikli olarak endeks çalışmamıza yeni normale dair ilave parametreler ekleyerek başlayacağız. Yatırımcı şirketlerimizin yeni dönemi nasıl gördüğünü, yatırımda hangi kriterleri önceliklendirdiğini analiz edeceğiz. Pandemi döneminde dahi yatırım çekebilen bölgeleri tespit edeceğiz. Bütün bu bilgiler ışığında yurt dışı yatırım endeks çalışmamızı tamamlayıp, kamuoyu ile paylaşacağız. Ayrıca, yatırım forumu organize etmeyi düşünüyoruz. Geçen sene pandemiden dolayı pek fazla yatırımdan bahsedilemedi. Şimdi herkes gerek kendi işini gerek altyapıyı korumak için en azından mevcudu korumak istiyor. Yurt dışı yatırımlarda öncü şirketleri dinlemek istiyoruz. Yatırımcımız için geniş bir çerçeve çizmeleri adına global yatırımcıları konuk etmek istiyoruz. ABD’de, Çin’de, Asya-Pasifik’te neler olduğunu konuşmak istiyoruz. Pandeminin seyrine göre tarihi belirleyeceğiz. Şu an için planımız Mayıs ayı gibi yapmak.
Yazılımda ciddi bir fırsatımız var
Türkiye’de kurulması planlanan ihtisas serbest bölgeleri ile özellikle yazılım-bilişim alanında öncü şirketlerin çıkması planlanıyor. Sizce bu alanda yurt dışı yatırım gerçekleştirebilecek şirketlerimiz olabilir mi?
-Türkiye’nin çok ciddi şekilde eğitilmiş ama nispeten de ucuz bir yazılım gücü var. Son yıllarda özellikle oyun sektörü ile bunu göstermeye başladık. Uluslararası firmalara rakip çıkabilen ERP çözümler üreten firmalarımız 10 yıldır aktif. Türkiye’de hem yazılımcı altyapısı var hem de bunu test edebilecek platformlar var. Bu yapı Türkiye ile sınırlı kalamaz, çok hızlı yurt dışına açılabilecek iş modelleri bunlar. Türkiye ilk etapta ciddi yatırımlar aldı yazılım alanında. Önümüzdeki dönemde yurt dışına açılan firmalar göreceğimizi düşünüyorum. – İhtisas serbest bölgeleri, yurt dışına açılmak için bir altyapı sunabilir. Daha global bir şirket kurulumu için destek sağlayabilir. Ama bununla sınırlı kalmaması lazım. Mesela Avrupa Birliği’nin yazılım altyapısının bir kısmını Bulgaristan üzerinden sağlanıyor. Bütün yazılım ofisleri Bulgaristan’da ofis kuruyor. Büyük gruplar yazılım ve teknoloji işlerinde geriden geliyordu. Pandemi ile birlikte bir fırsat oluşmuş oldu. Büyük grupların da önümüzdeki dönemde bu alanlara yoğun yatırım yapacağını düşünüyorum.